Finansal Yönetime Dair

Anonim Ortaklıklarda Şirket Birleşmeleri

ŞİRKET BİRLEŞMELERİNDE GENEL HATLAR
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (“TTK”) uyarınca şirketlerin birleşmesi, şirketlerin mal varlıklarının, en az bir şirketin sona ermesi sonucunu doğuracak şekilde bir bütün haline gelmesidir.
Şirket birleşmelerinin amaçlamış olduğu kazanımları şu şekilde sıralayabiliriz:
• Müşteri portföyünün büyütülmesi
• AR-GE maliyetlerinin azaltılması
• Birleşen şirketler arasındaki rekabetin ortadan kaldırılması, ayrıca birleşerek büyüyen şirketlerin pazardaki rekabet kabiliyetlerinin arttırılması
• Şirketlerin piyasadaki risklere karşı daha dirençli olması, dolayısıyla şirketlerin piyasadaki konumlarının sağlamlaştırılması
• Her türlü genel gider kaleminde tasarruf sağlanması
• Şirketlerin kredibilitelerinin kreditör kuruluşlarca artırılması
• Şirketlerin kurumsallaşması
• Birleşerek büyüyen şirketlerin bir takım vergisel avantajlardan yararlanması
Şirket birleşmeleri yatay, dikey, endüstri içi ve endüstri dışı olmak üzere dört farklı grupta incelenmektedir.
Yatay Birleşme, aynı sektörde faaliyet gösteren firmalar arasında gerçekleşen bir birleşme veya iş konsolidasyonudur. Bu tür bir birleşme, daha verimli ölçek ekonomileri yaratmaya çalışan büyük şirketlerde sıkça görülmektedir. Bunun tersine, tedarik zincirinin farklı bölümlerinden firmalar, üretim sürecini daha verimli veya uygun maliyetli hale getirmek için birleştiklerinde dikey birleşme gerçekleşir.
Dikey Birleşme, bir şirketin üretim zincirinde hammadde kaynaklarından geriye doğru, ya da nihai tüketici yönünden ileriye doğru genişlediği birleşmelerdir. Dikey birleşmenin temel amacı, bir şirketin verimliliğini artırmak veya maliyetleri düşürmektir. Dikey birleşme, daha önce birbirlerine satış yapan veya birbirlerinden satın alan iki şirketin tek bir mülkiyet altında birleşmesiyle oluşur.
Endüstri İçi Birleşme ise birbiriyle ilişkili şirketlerin birleşmesinden ortaya çıkar. Ancak bu iki şirket aynı sektörde aynı ürünü üreten (yatay) veya üretici-tedarikçi ilişkisi içinde (dikey) bulunan şirketler değildir. Endüstri Dışı Birleşme ise birbirleriyle tamamen farklı işler yaparak hiçbir ilişki içinde bulunmayan şirketlerin birleşmesidir.
ANONİM ORTAKLIKLARDA BİRLEŞME ÇEŞİTLERİ
Ticaret şirketlerinin birleşmelerine, bölünmelerine ve tür değiştirmelerine Türk Ticaret Kanunu’nun 134 ilâ 194 üncü maddeleri uygulanır. Diğer kanunların TTK’nın bu maddelerine aykırı olmayan hükümleri saklıdır.
Hukuki olarak işletme; bir veya birden çok ticari ortaklığın malvarlıklarının herhangi bir tasfiye işlemine maruz kalmadan içlerinden birine veya yeni kurulan bir ortaklığa kendiliğinden ve külli halefiyet yolu ile geçmesi, buna mukabil şirketlerin mal varlıklarının birleşmesi ve intikal eden mal varlığının da karşılığı olarak infisah eden ortaklığın ortaklarının, detaylı raporlamalar ve incelemeler sonucu ortaya çıkan bir değişim oranına göre bünyesinde birleşilen ortaklıkta ortaklık payı kazanmasıdır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na göre şirket birleşmeleri iki şekilde yapılabilmektedir. Bu birleşme türlerinden biri “Devralma Suretiyle Birleşme” iken diğeri “Yeni Kuruluş Yoluyla Birleşme”dir.
1) Devralma Yoluyla Birleşme (“TTK md.136”)
Ticaret ortaklıklarından devreden statüsündeki şirket, tasfiye işlemi olmadan dağılarak, uhdesindeki tüm mal varlığını külli halefiyet yoluyla devralan bünyesine geçiyorsa ve devreden ortaklığın pay sahipleri birleşme sonucunda devralan şirkette ortak statüsü kazanıyorsa bu işleme devralma suretiyle birleşme denmektedir.

2) Yeni Kuruluş Yoluyla Birleşme (“TTK md.136”)
Ticaret ortaklıklarından devreden ve devralan tasfiye edilmeksizin dağılarak yeni kurulmuş olan bir şirket bünyesinde birleşiyor, her iki şirketin de ortakları yeni kurulan şirkette ortak statüsü kazanıyorsa bu tür birleşmelere yeni kuruluş yoluyla birleşme denilmektedir.
Yukarıda anılan her iki birleşme çeşidinde de görüldüğü üzere birleşmeye katılan şirketlerden en az birinin tasfiye edilmeksizin dağılarak hukuki olarak sona ermesi kaçınılmazdır. Aksi takdirde ortada gerçek bir birleşme işleminin mevcudiyetinden bahsetmek mümkün değildir. Ayrıca her iki birleşme usulünde görüldüğü üzere, şirket ortakları, muhakkak ortak vasfını devralan şirkette veya yeni kurulan şirkette devam ettirmektedirler.
ANONİM ŞİRKETLERİN BİRLEŞME İŞLEMLERİNDE TEMEL İLKELER
Anonim şirketlerde birleşme, bölünme ve devralma işlemleri şirketlerin yeniden yapılandırılmasına ve kurumsallaştırılmasına yönelik Türk Ticaret Kanunu ile düzenlenen imkanlardan biridir. 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 137/1. Maddesinde izin verildiği üzere bir sermaye şirketi ile bir başka şirketin birleşmesiyle en az birinin hukuki olarak sona ermesiyle, ardından tüm mal varlığı ve ortaklarıyla diğer şirkete veya yeni kurulan şirkete intikal etmesiyle söz konusu olmaktadır. Bu yöntem için gerek kanunda gerekse de doktrinde birtakım ilkeler benimsenmiştir.
Kanunda ve doktrinde yer bulan bu ilkelerin en önemli sebepleri pay sahiplerinin durumu ile devreden şirket alacaklılarının hukuki durumudur. Şirket birleşmelerinde en önemli hususlar da zaten pay sahiplerinin durumu ve devreden şirket alacaklılarıdır. Şirketlerin birleşmesinden sonra pay sahibi açısından mevcut şirketteki pay ve hakların diğer şirkette de devam edip etmeyeceği, şirket alacaklısı açısından devreden şirketteki alacağının ne olacağı, devralan şirketin borçtan sorumlu olup olmayacağı her şirket birleşmesinde en yoğun tartışılan ve gündemde tutulan konulardandır. Bu sebeplerden objektif olarak bir metodolojiye sahip olabilmek için birleşmelerde temel ilkeler konusuna iyi eğilmek gerekmektedir.
1) Külli Halefiyet İlkesi
Anonim şirket birleşmelerinde, ortaklıkların mal varlıklarının bir araya gelip yeniden yapılandırma işlemi yapılmasından dolayı birleşmenin türüne göre bünyesinde birleşilen ortaklık da değişebilir. Yani şirketlerde devralma yoluyla birleşme söz konusu ise, devreden şirket mal varlığı, devralan şirket mal varlığına intikal etmekte, yeni kuruluş yoluyla birleşmede ise devreden şirketlerin tüm mal varlıkları yeni kurulmuş olan şirkete intikal ederek bir araya gelmektedirler.
Şirketlerin mal varlıklarının bir araya gelmesinden; birleşme sonucunda devreden şirkete ait menkul ve gayrimenkul mal varlığı ile şirkete ait tüm borçların tümüyle diğer şirkete aktarılmasıdır. Bu noktada şirket birleşmeleri açısından külli halefiyet ilkesi benimsenmiştir. Dolayısıyla devreden şirkete ait olan tüm mal varlığı ile bilançoda yer alan tüm aktif ve pasifler tamamıyla ve her bir unsuru dahil olmak üzere devir işlemleri olmaksızın bir kül halinde devralan yahut yeni kurulan şirkete geçmektedir.
Külli halefiyet ilkesinin sonuçlarından biri olarak, gayrimenkuller ve bunların üzerindeki ayni haklar, taşınmazların devri için gerekli olan resmi tapu işlemlerine gerek kalmaksızın birleşmenin gerçekleştiği andan itibaren diğer şirketlere aktarılmaktadır. Söz konusu hakların malikinin -birleşme çeşidine göre- devralan veya yeni kurulan şirket olduğuna ilişkin tapuda açıklayıcı bir tescil yaptırılması yeterlidir.
Külli halefiyet ilkesi gereğince, zilyetliğin devriyle teslimi gerçekleşmekte olan menkullerin devralan ya da yeni kurulan şirkete kendiliğinden geçmekte olduğu öngörülmektedir. Ancak menkul malın, devreden şirketinde zilyetliğinde bulunmaması halinde dahi, mirasın intikalinde olduğu gibi menkul malın zilyetliğinin birleşme işlemlerinin gerçekleşmesiyle direkt olarak devralan yahut yeni kurulan şirkete geçeceği kabul edilmektedir. Külli halefiyet ilkesinin sonuçlarından biri de şirkete ait borçlar bakımından yapılan incelemede ortaya çıkmaktadır. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 196. Maddesinde hüküm altına aldığı borcun dış üstlenme sözleşmesiyle üçüncü kişiye devredilmesi durumunda muhakkak alacaklının rızası gerekmektedir. Ancak bu maddenin ve kuralın istisnalarından birisi de şirket birleşmeleridir. Buna göre, birleşme işlemlerinin biterek sürecin nihayete ermesi ile, devreden şirkete ait tüm borçlar ve teminatlar sona ermemekte, bir kül halinde alacaklının rızasına ihtiyaç duyulmaksızın devralan yahut yeni kurulan şirket bünyesinde devam etmektedir. Dolayısıyla amaçlanan şirket alacaklılarının korunması hususunda en büyük paylardan biri, külli halefiyet ilkesidir.

Devreden şirkete ait alacaklar da külli halefiyet ilkesinin bir gereği olarak devralan şirkete geçmektedir. Alacağın devri için Türk Borçlar Kanunu’nun 184. Maddesi gereğince yazılı bir devir sözleşmesi yapılması gereklidir. Ancak, külli halefiyet ilkesi sonucu borçların devrinde olduğu gibi alacakların devrinde de ayrıca yazılı bir sözleşmeye gerek olmaksızın, tüm alacaklar kendiliğinden devralan şirkete geçmektedir.
Külli halefiyet ile alakalı olarak irdelenmesi gereken son ve en büyük hususlardan bir ise birleşme sonucu devreden şirketin taraf olduğu sözleşmelerin akıbetidir. Taraf olunan sözleşmelerin son mu bulacağı, yahut sözleşmenin devralan şirket açısından devam mı edeceği tartışmalı bir konudur. Ancak sözleşme tekniği ve hukuku göz önüne alındığı vakit; sözleşme taraflarından biri olan bir şirketin, bir başka şirket ile birleşmesi durumunda sözleşmenin geçerliliğini yitirmeyeceği, devralan yahut yeni kurulan şirketin birleşme ve külli halefiyet ilkesi gereğince kendiliğinden sözleşmeye taraf olacağı görüşü genel olarak kabul görmektedir.
2) Pay Sahipliğinin Devamı İlkesi
Birleşme sonucunda pay sahipleri, denkleştirme davası ile ortaklık haklarının ve ortaklığa ilişkin paylarının yeterli olarak korunmadığından bahisle denkleştirme talebinde bulunabilmektedirler. Bu sebeple içerik olarak en hacimli olan ilke pay sahipliğinin devamı ilkesidir, dolayısıyla bu ilkenin üzerinde önemle durulmalıdır.
Pay sahipliğinin devamı ilkesi, devreden şirket pay sahiplerinin ortaklık payının ve ortaklığa ilişkin haklarının birleşme işlemleri sonrasında devralan yahut yeni kurulan şirkette te devam etmesi gerektiğini belirtmektedir. Daha evvel de bahsedildiği üzere, birleşmenin en temel ilkelerinden olan pay sahipliğinin devamı ilkesinin birkaç istisnası (TTK m.140/2, m.141) haricinde, devreden şirket ortağının sahip olduğu pay sahipliği statüsünün, devralan şirket bünyesinde de devam etmesi gerekmektedir.
Öncelikli olarak “devam etme” tabirinden anlaşılması gereken hususların ne olduğu açıkça ortaya konulmalıdır. Birleşme, birleşme niyetinde olan ortaklıkların tüzel kişilikleri ve malvarlıkları arasında sonuçlar doğuran çift taraflı bir hukuki işlem olmakla birlikte, aynı zamanda tarafları yeni bir ortaklık ilişkisi içinde birbirine bağlayan bir toplumsal işlemi ifade etmektedir. Bu nedenle, devreden şirket ortaklarının içinde bulunacakları yeni ortaklık yapısı ile pay oranı ve ortaklık hakları açısından uyumlu olmaları gerekmektedir. Bu sebeplerle birleşme sözleşmesi ve sözleşmede yer alan şirketin değerleme raporuyla ortaya çıkan değişim oranı çok büyük önem kazanacaktır. Birleşme işlemi için değişim oranı çerçevesinde devreden şirket pay sahibine, devralan şirketten pay verilecektir. Dolayısıyla devreden şirketin pay sahibine verilecek olan payın miktarı, onun şirkette sahip olduğu pay oranı ile birebir aynı olmayacak, değişim oranına göre hesaplanarak belirlenecektir.
Pay sahipliğinin devamı ilkesi, devreden şirketteki pay sahiplerinin ortaklık haklarının da devamını gerektirmektedir. Böyle durumlarda devam eden ortaklık haklarına ilişkin olarak birleşme sözleşmesine hüküm eklenmesi gerekebilir. Devreden şirketteki imtiyaz haklarının devralan şirkette de devam etmesi için birleşme sözleşmesinde bu hususun ayrıca, açık ve net olarak düzenlenmesi Türk Ticaret Kanunu’nun 146/1-c. Maddesine göre zorunludur. Buna göre pay sahipliğinin devamı ilkesi, devreden şirketteki pay sahibinin ortaklık haklarının da korunması hususunda bir altyapı oluşturmaktadır.
3) Tasfiyesiz Sona Erme (Tasfiyesiz İnfisah)
Birleşmenin tamamlanmasıyla birlikte devreden şirketin tüzel kişiliği ortadan kalkarak şirketin hayatı hukuken sona ermektedir. Türk Ticaret Kanunu’nda sona eren anonim şirketlerin TTK. M.533/1 uyarınca tasfiye sürecine gireceklerine hükmolunmuştur. Fakat ardından gelen ikinci cümle ile kanundan doğan istisnaların da saklı tutulmuş olduğu belirtilmiştir. Kanunun lafzında yer bulan bu istisnalardan biri de anonim şirket birleşmeleridir.
Kural olarak elbette ki, sona eren anonim şirketler tasfiye sürecine girmektedir. Tasfiye sürecinde şirketin borçlarının ödenmesi ve alacaklarının tahsil edilmesi yoluna gidilerek kalan tasfiye miktarı pay sahipleri arasında payları oranında dağıtılır. Fakat bunun yanında birleşme ile sona eren anonim şirket ortaklıklarında, şirket açısından bu işlemlerin yapılması söz konusu değildir. Birleşme ile, devreden şirket mal varlığı tasfiyesiz olarak devralan şirket mal varlığına bir kül halinde dahil olacak ve mal varlığını oluşturan tüm unsurlarla birlikte devralan şirket tarafından yönetilecektir.
Tasfiyesiz infisah konusu ele alındığında değinilmesi gereken noktalardan biri ise tasfiye halinde olan bir şirketin, şirket birleşmesi işlemlerine katılıp katılamayacağı hususudur. TTK m. 138/1’de, tasfiye halinde olan şirketin mal varlığının dağıtımına başlanmamış olması ve şirketin devreden şirket olması durumunda birleşme sürecine katılabileceğine hükmedilmiştir. Buna göre, tasfiye halinde olan bir şirket dahi tasfiyesiz olarak başka bir şirketle birleşebilmektedir.

4) Alacakların Korunması İlkesi
Tasfiyesiz infisah ve külli halefiyet ilkeleri gereğince gerçekleşen birleşmelerde, şirket alacaklılarının da menfaatlerini koruyan düzenlemeler yapılması gerekmektedir. Alacaklıların korunmasıyla ilgili olarak Ticaret Kanunumuzca “birleşmeye itiraz” hakkını tanınmıştır. Buna göre; birleşmeye katılan şirketlerin alacaklıları birleşmenin hukuken geçerlilik kazanmasından itibaren üç ay içinde şirketten teminat talep edebileceklerdir. Bu talepte bulunma hakkı birleşmeden önce hakları doğmuş olanlara aittir. Alacaklıların bu hakkını kullanabilmeleri için birleşmeye katılan şirketler Ticaret Sicil gazetesine yedişer gün arayla üç bildirim yapacaklar ve ayrıca sitelerine koyacakları ilan ile alacaklılara haklarını duyuracaklardır.
Devralan şirket talep üzerine alacaklıların alacaklarını teminat altına alır.
ÖZEL DURUMLAR
1) Tasfiye Halindeki Şirketin Birleşmeye Katılması (“TTK Md. 138”)
Ticaret Kanunumuz; tasfiye halinde bulunan bir şirketin tasfiye paylarının dağıtılmaya başlanmamış olması ve tasfiye halindeki şirketin devrolunan şirket olması koşulu ile birleşmeye katılabileceğini kabul etmiştir.
2) Borca Batık Şirketin Birleşmeye Katılması (“TTK Md. 145”)
Ticaret Kanunumuzun 139. Maddesi uyarınca sermayesi kaybolan ya da borca batık şirketler; devrolunan şirket olmaları koşuluyla, kaybolan sermayeyi veya gerekiyorsa borca batıklık durumunu karşılayabilecek tutarda serbestçe tasarruf edebilen öz varlığa sahip bulunan şirket ile birleşebilirler.
BİRLEŞME İŞLEMLERİNDE USUL
1) Birleşme Sözleşmesi (“TTK Md. 145”)
Taraflarca şirketler ile alakalı hususlar görüşülüp müzakerelerin neticelenmesinden sonra ortak bir paydada buluşulabilmesi halinde birleşmenin bir diğer aşamasına, yani birleşme sözleşmesinin hazırlanmasına geçilmektedir. Görüşmeler esnasında taraflarca kararlaştırılan hususlar yazılı bir sözleşmeye dökülerek nihayetinde yönetim organları tarafından imza altına alınır. Sözleşmenin tarafları, devralma yoluyla birleşmede devralan ve devreden şirketler, yeni kuruluş yolu ile birleşmede ise devreden ortaklıkların tümüdür.
TTK. M.145 uyarınca birleşme sözleşmelerinin yazılı olması zorunludur, bu zorunluluk bir geçerlilik koşuludur. Ayrıca yeni kuruluş yoluyla birleşme işlemlerinde, TTK m.335/1 uyarınca da yeni şirketin esas sözleşmesinin noter tasdikinin yapılması gerekmektedir. Birleşme sözleşmelerinin ihtiva etmesi gereken noktalar TTK m. 146’da belirtilerek sayılmıştır. Öncelikle birleşme sözleşmelerinde ortaklık paylarının değişim oranının, eğer öngörülmüş ise TTK m.141/2’de düzenlenen denkleştirme miktarının, yani kısacası değişim ilişkisinin içeriğinin ve detaylarının mutlaka belirtilmesi gerekmektedir. Ayrıca devralan şirket tarafından imtiyazlı veya oydan yoksun pay sahipleri ile, intifa senedi sahiplerine tanınan hakların neler olduğunun da birleşme sözleşmesinde açıkça belirtilmesi gerekmektedir. Birleşme sonucu ayrılma akçesinin öngörülmesi durumunda ise ayrılma akçesinin seçimlik veya zorunlu öngörülüp öngörülmediği, hangi payların sahipleri veya pay grubu açısından öngörüldüğü gibi hususlar da sözleşmede bulunmalıdır. Tüm bu belirtilen hususlar kanunun amir hükmünden kaynaklı olup sözleşmede bulunması zorunlu noktalardandır. Şirketler, belirtilenler dışında birleşme ile alakalı olarak ek hususlar belirlerler ise de bu hususları sözleşmeye dâhil edebilirler.
2) Birleşme Raporu (“TTK Md. 147”)
Birleşme sözleşmesinin imzalanmasının ardından, birleşme hakkında şirketlerin yönetim organları tarafından rapor hazırlanması bir gerekliliktir. Finansal, hukuki ve mali bakımdan birleşmenin niteliklerini ve önemini içeren raporun amacı birleşme kararının onaylanacağı ve kesinleşeceği genel kurul toplantısı öncesinde pay sahiplerinin yeterli bilgilendirilmesini sağlamaktır. Raporun içeriği TTK. M.147’de belirtilmiştir, buna göre birleşmenin amacı, sonuçları, hangi yöntemle değerleme yapıldığı ve değişim oranının, denkleştirme tutarının nasıl belirlendiği, sermaye artırımının miktarı, devreden şirketin pay sahiplerine tanınan haklar ve içerikleri gibi hususlar raporda açık ve net olarak belirtilmelidir. Ayrıca, birleşme işlemi eğer yeni kuruluş yolu ile yapılıyorsa, birleşme halinde yeni şirketin esas sözleşmesinin de rapora eklenmesi gerekmektedir.

3) İnceleme (“TTK Md. 149”)
Birleşme işlemi, birleşmeye katılan şirketler dışında söz konusu şirketlerin pay sahipleri, intifa senedi sahipleri, alacaklılar ve menfaatini ispat eden diğer tüm ilgililer açısından sonuç doğurmaktadır. Bu sebeple birleşmenin içeriği ile neden ve sonuçlarını içeren birleşme sözleşmesinin ve birleşme raporunun da menfaatini ispat eden herkes tarafından incelenmesi gerekmektedir. Bu sebeple TTK. M.149 uyarınca birleşme işlemi ile ilgili menfaat sahibi olanlara inceleme hakkı tanınarak genel kurul toplantısından önceki otuz gün içinde incelemeye açılan hususların ayrıca şirketin internet sitesinde de yayınlanması zorunluluğu getirilmiştir.
4) Birleşme Kararı (“TTK Md. 151”)
Birleşme işlemleri içinde en önemli aşama birleşme sözleşmesinin onaylandığı ve birleşme kararının kesin olarak alındığı genel kurul seviyesidir. Birleşme kararı ile devreden şirket veya şirketlerin ticaret sicilinden silinmesi ve ardından devralan veya yeni kurulan şirketin yapısının belirlenmesi genel kurul toplantısı ile karara bağlanmış olacaktır. Bu nedenle birleşme kararının birleşmeye katılan her bir anonim şirketin genel kurulunda, kanunda belirtilen nisaplarla ayrı ayrı alınması gerekmektedir.
Birleşme müzakereleri, birleşmeye katılan şirketlerin her birinin yönetim kurullarının birleşme sözleşmesini imzalamasıyla sona ermiş olsa da, hukuken birleşme henüz gerçekleşmiş değildir. TTK m. M. 151/1’in ilk cümlesinde de belirtildiği üzere, birleşme sözleşmesinin onay için yönetim kurulu tarafından genel kurula sunulması gerekmektedir. Zira yönetim organlarının bir araya gelerek imzaladıkları birleşme sözleşmesi daha evvel de belirtildiği üzere askıda hükümsüzdür; bu sebepten ötürü birleşme sözleşmesi, birleşmeye taraf şirketlerin genel kurulları tarafından onaylanmadıkça hüküm ifade etmeyecektir. TTK m.151/1-a bendine göre de, anonim şirketler bakımından esas veya çıkarılmış sermayenin çoğunluğunu temsil etmesi koşuluyla, mevcut oyların dörtte üçü çoğunluğun onayı ile birleşme sözleşmesi genel kurulca onaylanabilir. Hükme göre, birleşme kararının alınabilmesi için öncelikle genel kuruldaki olumlu oy veren pay sahiplerinin şirket sermayesinin çoğunluğunu temsil edip etmediğine bakılacak, bunun ardından onay veren oyların da genel kuruldaki mevcut tüm oyların dörtte üçünün geçip geçmediğine bakılacaktır. Dolaysıyla bu hükümle birlikte, anonim şirketler bakımından birleşme sözleşmelerinin onaylanabilmesi için çifte nisap öngörüldüğü sonucu ortaya çıkmaktadır.
5) Tescil (“TTK Md. 152”)
Birleşme sözleşmelerinin genel kurulda onaylanması ile birleşme işlemi sona ermemektedir. Birleşme işleminin hukuken gerçekleşmiş sayılabilmesi için birleşme sözleşmesinin onaylandığı ve devralma suretiyle birleşmede esas sözleşme değişikliği sonucunu doğuran sermaye artırımı kararının ticaret siciline tescil edilmesi gerekmektedir. TTK M. 152/1’de birleşmeye katılan her şirketin genel kurulunda birleşme kararının alınır alınmaz ilgili ortaklıkların yönetim kurullarınca tescil başvurusunun yapılması gerektiği hüküm altına alınmıştır. Dolayısıyla yasa, devreden şirketlerin birleşme ve şirketin infisahı kararının tescili başvurusunun devreden şirketin yönetim kurulu tarafından, devralan şirketin sermaye artırımı ve birleşme kararı tescili başvurusunun da devralan şirketin yönetim kurulunca yapılmasını öngörmüştür. Tescil ile birleşme hukuken geçerlilik kazanacaktır. Dolayısıyla tescille birlikte, devreden şirketin tüm aktif ve pasifleri tescil anı itibariyle devralan şirkete geçecektir. Tescil anından itibaren devreden şirket ortakları, devralan veya yeni kurulan şirketin ortağı olabileceği gibi külli halefiyet ilkesi gereği mal varlığı da devralan veya yeni kurulan şirkete geçecektir.
KOLAYLAŞTIRILMIŞ BİRLEŞME (“TTK Md. 155”)
Anonim şirket birleşmeleri Türk Ticaret Kanunu’nda ayrıntılı olarak ele alınmıştır.
TTK m.155’te hüküm altına alınmış kolaylaştırılmış birleşme uygulaması yalnızca iki halde mümkündür. Bu durumlar kanunda şu şekilde belirtilmiştir:
• Devralan sermaye şirketinin, devrolunan sermaye şirketinin oy hakkı veren bütün paylarına sahip olması,
• Bir şirket, bir gerçek kişi, kanun veya sözleşme dolayısıyla bağlı bulunan kişi gruplarının birleşmeye katılan sermaye şirketlerinin oy hakkı veren tüm paylarına sahip olması.
TTK m. 155/1’de belirtilen şirket birleşmelerinin bir şirketin diğer şirketin %100’üne sahip olduğu holdingler şirketler topluluğu hukukuna ilişkin birleşmeler olduğu anlaşılmaktadır. Bundan dolayı söz konusu birleşmelerin tipik şirket içi birleşme olarak tanımlanmasında bir beis bulunmamaktadır. Fakat buna karşılık kanun koyucu TTK m.155/2 maddesinde, birleşmeye katılan şirketlerden birinin, katılan diğer şirketin %90’ına sahip olması halindeyse kolaylaştırılmış birleşmeye imkân verirken, %10 paya sahip olan azınlık pay sahiplerine çıkma hakkı tanınması ve birleşmeden ek ödeme, herhangi bir kişisel sorumluluk doğurmaması şartını getirmiştir.

Birleşme işlemine katılan şirketler arasında yukarıda belirtilen ilişkinin bulunması halindeyse TTK m. 156 ne tür kolaylıkların sağlanabileceğini de belirlemiştir. Mevzuattaki ayrıma göre, sermaye şirketleri arasında %100 hâkimiyetin bulunması halinde, taraflar, birleşme sözleşmesinde TTK m.146/1-a, f ve b bentlerinde öngörülen kayıtlara yer verilmesi şartıyla birleşme raporunun hazırlanması, birleşme sözleşmesi ve raporunun denetlenmesi, pay sahiplerine inceleme hakkı tanınması ve sözleşmenin genel kurul onayına sunulması işlemlerinden ayrı tutulabilmektedir. Bu durumda genel kurul kararı yerine yönetim kurulu tarafından birleşme kararı alınması yeterlidir.
Bir diğer durum olan katılan şirketler arasında %90’lık hakimiyet ilişkisi olması halinde ise TTK m. 147/2-a, b, f ve i bentlerinde belirtilen kayıtlara yer verilmesi şartıyla birleşmeye katılan şirketlere, birleşme raporu hazırlama ve genel kurul onayının alınması gerekmeden birleşme işlemlerini neticelendirme imkânı sağlanmıştır. Fakat her durumda, azınlık pay sahiplerinin de haklarının korunması adına TTK m. 149’da öngörülen inceleme hakkının, birleşmenin tescili için ticaret siciline yapılacak başvurudan 30 gün öncesinde sağlanması zorunludur.
ANONİM ŞİRKETLERDE ORTAKLIK PAY VE HAKLARI
Şirket birleşmelerinin temel ilkelerinin incelendiği bölümde de bahsedildiği üzere, birleşme sonucu pay sahiplerinin ortaklık payı ve ortaklık haklarının korunması hususu anonim şirket birleşmelerinin en mühim konularından birisidir. Birleşmenin türü ne olursa olsun, işlemin ardından pay sahiplerinin ortaklık payı ve ortaklık hakları korunmalıdır. Anonim şirket birleşmelerinde ortaklık payının korunamaması halinde pay sahibi zarara uğrayacak, devreden şirkette sahip olduğu paylar ve o payların sağladığı haklar, ortaklık payının ve haklarının sürekliliği ilkesi çerçevesinde gerek devralan, gerekse de yeni kurulan şirkette sürdürülemeyecektir.
Anonim şirketlerde birleşmelerin temelinde, birleşmeye katılan şirketlerin değerinin belirlenmesi ve bu yolla da devreden şirket pay sahiplerinin devralan veya yeni kurulan şirkette ne kadar pay alabileceğinin hesaplanması yatmaktadır. Dolayısıyla anonim şirketlerde birleşmelerin sağlıklı yapılabilmesi için şirket değerlemesinin ne anlama geldiği, değerlemenin nasıl ve hangi yöntemler kullanılarak yapıldığı, pay değişim oranının hesaplanması, kısacası devreden şirket pay sahiplerinin ortaklık haklarının devralan veya yeni kurulan şirketteki akıbetine etki eden hususlar incelenmelidir.
Birleşmelerde Şirket Değerlemesi
Genel hatlarıyla incelemek gerekirse, değer tanımı, bir varlığın sahibine sağlayacağı faydalar bütünü olarak açıklanabilir. Aynı zamanda değerin, satın almaya uygun olan bir mal veya hizmet için alıcı veya satıcı tarafından belirlenen fiyatı temsil ettiği de belirtilmektedir. Bu tanımlardan yola çıkarak şirket değeri kavramı da şirketin pay sahiplerine sağladığı/sağlayacağı faydalar bütünlüğü veya şirketin tüm pay sahiplerinin ellerinde bulundurdukları ortaklık haklarının sağladığı faydaların toplamı şeklinde tanımlanabilir.
Değerleme için öncelikle her bir ortaklığa ait tespit edilen gerçek değerin, birleşmeye katılan ortaklıkların pay sayısına bölümüyle birleşmede kabul edilecek bir payın gerçek değeri tespit edilecek, ortaklıklara ait her bir payın gerçek değerinin birbirine oranlanmasıyla da değişim oranı elde edilecektir. Ardından bu değişim oranı ile de, devreden şirket ortağına, devralan veya yeni kurulan şirkette ne kadar oranda pay verileceği belirlenecektir. Yine değerleme sonucunda ortaya çıkan değer üzerinden yapılacak oranlama ile birleşme oranı tespit edilecek, devralan şirkette ne kadar sermaye artımı yapılacağı veya yeni kurulan şirketin kuruluş sermayesi ortaya çıkarılacaktır. Görüldüğü üzere birleşme işleminin en kritik ve teknik işlemini şirketlerin değerlemesi oluşturmaktadır.
Anonim şirketlerin birleşme işlemlerinde değerlemelerin ne şekilde yapılacağı ve değerleme yöntemlerinin neler olduğu Türk Ticaret Kanunu’nda açık bir şekilde düzenlenmemiş olup, bu konu doktrin ve geçmiş uygulamalar yardımıyla uygulanmaktadır. Birleşmelerde, şirket değerlemesi konusuna ilişkin TTK’da bir hüküm bulunmamasına karşılık 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu’nda ve Seri: I, No:31 Sayılı Birleşme İşlemlerine İlişkin Esaslar Tebliği’nde (bundan böyle Birleşme Tebliği olarak anılacaktır) şirket değerlemesine ilişkin hususlar düzenlenmiştir.

Dökümanlar

This is some text inside of a div block.
İndir
This is some text inside of a div block.
İndir
Managing Director

Mert Yaya alanında 12 yılı aşkın deneyime sahip bir denetim ve muhasebe uzmanıdır. EY ve Deloitte gibi üst düzey firmalarda çalışmış ve çeşitli denetim, raporlama ve risk danışmanlığı projelerine liderlik etmiş ve yönetmiştir. Ankara Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası üyesidir ve Sermaye Piyasası Kurulu'ndan çeşitli sertifikalara sahiptir. Yeni muhasebe standartlarına uyum, GAAP dönüşümleri ve finansal tablo hazırlama konularında uzmanlığa sahip olan Mert Yaya  ayrıca müşterilere ve personele eğitimler vermiştir.